Necmettin Erbakan Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Öğretim Üyesi Dr. Gökhan Çınkara, Kriter dergisinde çıkan son yazısında, savaşın gölgesinde İsrail içinde artan Gantz-Netanyahu gerilimini kaleme aldı.
Gantz’ın son günlerde artan popülaritesi ve seçmen desteği, onu Netanyahu sonrasının en güçlü adayları arasına yerleştiriyor. Bu da krizde olan mevcut sağ ve sol kampa alternatif bir lider olarak Gantz’ı öne çıkarıyor. Netanyahu, Gantz’ın tek taraflı olarak almış olduğu ABD ziyareti kararını ise kendi siyasal kariyeri açısında yıkıcı olarak görüyor. Çünkü yönetimde göstereceği zafiyet ve gücün Gantz’a aktarılması, iktidardan kolayca düşmesine yol açabilir.
7 Ekim sonrasında İsrail’de netleşen siyasal gerçeklik, Başbakan Binyamin Netanyahu’nun son anketlere göre büyük ölçüde oy kaybetmesi olarak gösterilebilir. Netanyahu’nun halk nezdinde kötüleşen imajı, onu siyasette şahin ve revizyonist politikalar takip etmeye iten temel faktörler olarak öne çıkıyor.
Netanyahu’nun siyasal karizması, onun Birinci İntifada ve Oslo Anlaşmaları süresince izlediği güvenlikçi ve milliyetçi söylemi, İsrail Sağı’na kazımasında yatıyor. Bunun esasında Netanyahu’ya özgü bir söylem olmadığının altını çizmekte fayda var. Netanyahu, büyük ölçüde ABD sağının iyi bir okuyucusu. Bu amaçla Netanyahu’nun, ABD’de Nixon ve Reagan’dan itibaren yükselişe geçen Law & Order yani Kanun ve Düzen söylemi, temel siyasi mottosu olmuştur. Bu da Netanyahu’nun majör nüfusun (İsrailli Yahudi) taleplerini ve endişelerini merkeze alarak minör olanlarla ise pragmatik ve tek yönlü ilişki geliştirmesine yol açmıştır. Netanyahu’nun bu bakış açısı, İsrail toplumunu sol ve sağ arasında kutuplaştırmaya ve Arap/Filistin imgelerinin ise sürekli büyük öteki hatta tehdit olarak kodlanmasına yol açmıştır.
7 Ekim ile Netanyahu siyasetinin temel parametrelerinin çöktüğünü söyleyebiliriz. Çünkü İsrailliler, Yahudi soykırımına benzettikleri bir ulusal travmanın merkezinde kendilerini buldular. Bu sefer İsrail’de korunmasız ve hazırlıksız bir şekilde mezkur olay vuku buldu. Bir yönüyle bu gelişme, Netanyahu’nun “Bay Güvenlik” imgesinin çöküşünü resmediyordu. Netanyahu’nun iki devletli çözümü reddeden politikası, Filistin siyasetinin bölünmüşlüğü ve HAMAS ile kurulan örtük anlaşma neticesinde sürdürülebilir olmuştu. Fakat bu anlayış, 7 Ekim olayları ile anlamsızlaştı ve hem iç hem de dış destekli olmak üzere yeni bir siyasi rotaya olan ihtiyacı doğurdu.
ABD-İsrail Müttefikliğinde Denklem
Netanyahu politik olarak zayıflarken, eski genelkurmay başkanı, eski savunma bakanı ve şimdiki Savaş Kabinesi’nin üyesi olan Benny Gantz yükseliyor. Gantz, İsrailliler için bu kriz anında ideal lider arayışlarına uygun birisi. Çünkü güvenlik kurumlarını ve onların işleyişlerini en üst düzeyde yürütmüş ve bakanlık koltuğuna da oturmuş bir siyasetçi. Gantz’ın son günlerde artan popülaritesi ve seçmen desteği, onu Netanyahu sonrasının en güçlü adayları arasına yerleştiriyor. Bu da krizde olan mevcut sağ ve sol kampa alternatif bir lider olarak Gantz’ı öne çıkarıyor. Netanyahu, Gantz’ın tek taraflı olarak almış olduğu ABD ziyareti kararını ise siyasal kariyeri açısında yıkıcı olarak görüyor. Çünkü yönetimde göstereceği zafiyet ve gücün Gantz’a aktarılması, iktidardan kolayca düşmesine yol açabilir.
Netanyahu, genellikle ABD siyasetinin iyi bir okuyucusu olarak İsrail kamuoyuna kendisini aksettirmeyi becermiştir. Bu İsrailliler için önemlidir çünkü ABD, İsrailliler için bir müttefik olmanın ötesinde kendi toprakları sonrasında kendilerini en güvenli hissettikleri ülkedir. ABD’ye atfedilen bu derin psikolojik bağımlılık, Netanyahu’nun izlemiş olduğu iç politikalar neticesinde zaman zaman gerginleşse de iki ülkenin kompleks çıkar ağları, ilişkileri belli bir düzeyde tutmuştur. İsrail ve ABD arasındaki ilişkilerin diğer ülke ilişkilerinden farkı, sosyolojik derinliğinin olmasıdır, denebilir. Hatırı sayılır sayıda ABD’li Yahudi, ABD’nin iç siyasetinde önemli bir toplumsal gruptur. Bu gerçeklik, İsrailli siyasetçilerin ABD’ye dönük politikalarında farklı parametreleri göz önüne almalarını zorunlu tutmuştur.
7 Ekim sonrası ise İsrail ve ABD arasındaki ilişkilerde İsrail’in göreli otonomisinin oldukça sınırlandığını söylemek mümkün. ABD’nin İsrail’in karşılaştığı acil durumda askeri yardımda bulunması ve sağladığı çeşitlik lojistik destekler, İsrail için varoluşsal önemde olmuştur. Küresel kamuoyundan İsrail’e yönelen tepkileri de düşününce İsrail’in elitler nezdinde diplomatik girişimleri sıkı tuttuğu görülmüştür. ABD Başkanı Biden’ın İsrail’e yönelik açık çek politikası, belirli sınırlamaları içerse de günün sonunda İsrail’in hedeflediği temel stratejik parametrelerin gerisini düşürecek bir etki oluşturamamıştır. Fakat bunun, İsrail’in tek taraflı uygulamaya aldığı kararlar olarak düşünülmemesi gerekir. Biden yönetimi, İsrail’in izlemiş olduğu politikaları genel olarak benimsemiştir. Fakat Netanyahu’nun kutuplaştırıcı söylemi, Refah’a yönelik adımları yüksek sesle dile getirmesi ve bunun halihazırda devam eden sivil insani katliamları pekiştireceği gibi faktörler, Biden’ın iç siyasette seçmenlere anlatamayacağı gelişmeler olarak görülebilir.
İsrail’in Gantz Gündemi
Biden yönetimi, İsrail’de kendisine yeni bir muhatap arıyor denilebilir. Gantz, bu açıdan biçilmiş kaftan. İsrail’in yerleşik kurumlarında görev yapmış, ABD’li yetkililerle uyum içinde çalışmış ve iki devletli çözüm sürecine bir şekilde entegre olabilecek birisi. İsrail’in Gazze’deki operasyonları devam ettikçe ve insani kayıpların sayısı her geçen gün arttıkça ABD’nin bölgedeki konvansiyonel müttefiklik sistematiği aşınıyor. Özellikle ABD’nin arabuluculuğunda İsrail ile diplomatik ilişki kurmuş ve kurmaya hazırlanan Körfez Arap ülkeleri, bu sıranın başında geliyor. ABD, süreci salt bir ateşkes olarak neticelendirmek istemiyor. Filistin ve İsrail arasında yeni bir müzakere sürecinin başlaması ve bunun Suudi Arabistan ve İsrail arasındaki normalleşme sürecine entegre edilmesi olarak sivriliyor. Fakat Netanyahu ve etrafındaki Dini Siyonist blok, Ramallah merkezli Batı Şeria’da hâkim Mahmud Abbas liderliğindeki Filistin yönetimiyle müzakereye kapalı. Bu durum, ABD’lilerin deyim yerindeyse elini kolunu bağlayan bir faktör olarak yerinde duruyor.
İsrail’de iç siyaset ise Haredilerin askere alınmasına yönelik kanun önerisiyle farklı bir rotaya girdi. 7 Ekim sonrasında İsraillilerde yükselen milli dayanışma psikolojisi, Haredilerin askeri hizmetten muaf tutulmaya dair talepleriyle bir çatışma halinde. Bir yanda olağanüstü durum halinde bulunan ülkede seferberlik duygusu hâkim iken öte yandan dindar grupların ayrıcalık istemesi siyasette de yankılanıyor. Netanyahu liderliğindeki hükümet, bir yandan Haredilerin hükümette kalmasını sağlamak öte yandan da merkez seçmenin ve siyasi aktörlerin endişelerini gidermek ve öfkelerini bastırmak zorunda. Bu imkansız görevi başarmak, oldukça zor. Gantz ise bu tıkanmışlığın ortasında savaş kabinesinden istifa etmeyi dile getiriyor.
Nereden bakılırsa bakılsın İsrail’de hükümet mekanizması üçe bölünmüş durumda: Bir yanda Başbakan Netanyahu ve Dini Siyonist blok, diğer yanda Savunma Bakanı Gallant’ın oluşturduğu blok ve öte yanda da savaş kabinesi üyeleri Gantz ve Eisenkot’un şekillendirdiği blok. Bu parçalı yapının kısa sürede aşılacağına dair bir emare görünmüyor. Gordion düğümünü andıran bu krizi aşmak için tek yolun İsrail’de seçimlere gitmek olduğu da açık.
İsrail siyasetinin yapısal ve tarihsel ayrışmaları, istikrarlı hükümetlerin kurulmasının önündeki engeller olarak varlıklarını koruyorlar. Ama bu sefer büyük bir travma ve ulusal bir strateji yoksunluğu mevcut hükümeti çevrelemiş durumda. Netanyahu’nun günü kurtarmaya dair manevraları bu kez işe yaramıyor. Alternatifinin olmadığını ve sadece kendisinin sağ bloku temsil edebileceğine dair politik retorikleri alıcı bulmuyor. Gantz ise ortalama İsrailliler için bu hengamede işleri yola koyabilecek ve parçalanmışlığı giderecek bir lider olarak algılanıyor. Yahudi kolektif psikolojisinde parçalanmışlık ve iç çatışmalar, varoluşsal tehdit olarak görülür ve bunun giderilmesi için bir lidere duyulan ihtiyaç yükselir. Gantz, güvenlik risklerinin çoğaldığı bir dönemde konjonktüre uygun ve daha da önemlisi eski İsrail’in “mamlahti”/kamucu profiline uygun bir siyasetçi. Netanyahu, uzun yıllar İsrail siyasetinin merkezinde olan bir figür. Bundan dolayıdır farklı meydan okumaları yönetebilecek reflekse sahip.
İsrail’in ise Haredilerin askere alınması, Gazze’de kronikleşen sorunlar, Batı Şeria’da her geçen gün artan hoşnutsuzluk, kötüye giden ekonomi ve uluslararası arenada aleyhine işleyen süreç düşünüldüğünde kısa vadede siyasette dengesini bulması zor görünüyor.